19. yüzyılın Avrupa Edebiyatı’nda öncü isimlerden olan ve realizmin kurucu babalarından kabul edilen Honoré de Balzac’ı Vadideki Zambak, Goriot Baba gibi akılda kalmış eserlerinden tanıyoruz.
Fakat Balzac’ın yaşamı boyunca tüm bu eserlerin önüne geçen çeşitli takıntıları olmuş. Bunlardan bir tanesi, çalışırken yanında muhakkak bir mum bulundurmasıymış. Aksi halde ilham perilerinin kendinden uzaklaştığını ve yazdıklarının hiçbir işe yaramadığı buhranına girermiş.
Mum takıntısı dışında da kendine çeşitli ritüeller edinmiş olan bu büyük yazar, yazı kaleme alırken muhakkak başına yün bir şal sarar ve ayaklarını suya sokarmış. Hedeflediği kelime sayısına ulaşmadan da asla masayı terk etmezmiş.
Balzac’ın tüm bunlar dışında ismiyle de sorunları varmış. Gerçek ismi Honoré Balssa olan Balzac, isminin çok köylü bir kimlik olarak tınıladığını düşünmüş ve isminin önüne “de” takısı getirmiş. Bu yeni isminin ona asil ve soylu bir gönümü kazandırdığını düşünmüş ve Honoré de Balzac olarak yaşantısına devam etmiş.
Balzac’ın Sonunu Getiren Bağımlılığı: Kahve
Şimdi bahsedeceğim son takıntısı ise Balzac’ın hayatını nihayete erdirmiş. Kahve bağımlılığı!
Bu büyük yazar, bir yazarın kahve içmeden asla yazı yazamayacağına inanır ve günde en az 40 fincan kahve içermiş. Kahve olmadığındaysa kahve çekirdeğini çiğneyerek idare edermiş.
Ne yazık ki bu tutkusu onun sonunu getirmiş ve 1850’nin Ağustos sıcağında Balzac, aşırı dozda tükettiği çok koyu kahveler yüzünden kalbine yenik düşüp hayatını kaybetmiş.
Son bir alıntıyla bu yazıya veda edelim;
“İşte hayat budur! Hayat olduğu haliyle budur: büyük iddialar, küçük gerçeklikler.” Vadideki Zambak, Honore de Balzac